Sahaya vardığımda tribünler bomboştu ve hiç dolmadılar. Oysa
ki sahada 200 yılı devirmiş bir üniversitenin adını taşıyan bir takım ile 200’lerce
yıl boyunca yapanın başına dert, anlamaya çalışana ise durduk yere iş çıkarmış
bir mizah anlayışını sahaya yansıtmak için kurulmuş bir başka takım kozlarını
paylaşacaktı. İTÜ ile Kara Mizah oynuyordu, günlerden Cuma idi ve hava futbol
oynansın diye yaratılmış gibiydi.
Kaptanlar maçtan önce konuşmalarını yaptılar ve
arkadaşlarına rakibi çok ciddiye almalarını söylediler. Rakibi ciddiye almazsak
ve o da bizi ciddiye almaz ise bu ciddiyetsizlik bizi burada varoluşumuzu
sorgulamaya götürür dediler. Futbol öyle derin sorgulamaları kabul etmez, biz
sahaya roman yazmaya mı çıkıyoruz, Camus muyuz biz, kendimize gelelim
arkadaşlar diyerek tamamladılar konuşmalarını.
Kara Mizah’ta Onur İlhan, İTÜ’de ise Berk yoktu. Bu
eksikliklerden biri diğerini geçip gol atmaya çalışacak, diğeri ise ötekini maç
boyunca kovalayacaktı. O zaman bu iki eksiklik birbirini götürür, geriye eksik
olan hiçbir şey kalmazdı.
Tam maç başlayacakken, tribündeki emektarlar Usain Bolt’un
maçın eksik adamı Onur İlhan’a 100 metrede 15 metre fark atıp atamayacağını
tartışıyordu. İçimden” İlhan kendisine konsantre olursa o kadar fark yemez”
dedim lakin ben Onur’la oynarken öyle yapmaya çalışıyordum. Zaten insanın başka
şansı da olmuyordu çaresizlik anlarında.
Maç İTÜ’nün baskın oyunuyla başladı. Kara Mizah alışılmadık
şekilde topu rakibine terk ediyor, alan savunmasıyla rakibinin bir anlık
hatasını kolluyordu. Baskın oyun Kara Mizah’ı geriye itmişti, Talip ve Yusuf’un
yönlendirmeye çalıştığı ataklar, rakibin yenilmez gibi görünen iradesi
karşısında dalgakıranlara çarpan dalgalar gibi kesin bir başarısızlığa uğruyor,
yok olup gidiyordu.
Dakikalar alışık olduğu üzere ilerlerken, maçtan önceki röportajında
“Top benim ayağıma gelmezse kazanırız” diyen Canberk, hızlı başlayan bir atakta
takım arkadaşı Kaan’ı milimetrik hatta rakibinin adım hatası yapmasına neden
olan mükemmel bir pasla besliyor, kendisiyle çelişiyordu. Kaan ise bu güzel
pası kontrol ettikten sonra rakibin Danimarkalı stoperini ekarte ederek
kalecinin altından uzak köşeye gönderiyor, rakip arkadaşının onca yolu bu
çalımı yemek için gelmediğini göz ardı ediyordu.
İTÜ baskın oyununun karşılığını üstünlüğü yakalayarak almıştı.
Devam eden pozisyonlarda İTÜ’nün stoperi Özkan, rakip forvetle daha sık karşı
karşıya kalmaya başlamış, rakibinin amansız süratini etkisiz kılmanın yollarını
aramaya koyulmuştu. Bu çaba yaklaşık 20 dakika sonra başarısız olacaktı ama
henüz hiçbirimiz bunu bilmiyorduk.
Gerçek zaman çizgisinde İTÜ kontrataklar bulmaya başlamıştı
ve Kara Mizah’ın ikinci golü yemesi birçok umudun kırılması anlamına gelecekti.
Kara Mizah golü atmayı kafasına koymuştu bir kere, maçın tamamlanmasına çok
uzun bir süre olmasına rağmen topyekün taarruza geçmişti. Maçın 2-0’a gelmemesi
hakemin ilk yarıyı bitirmesi sayesinde oldu. Maçtaki heyecanın devamı sağlayan
hakem, Rocky’nin Apollo karşısında çaresiz duruma düştüğü anda gongu çalan
hakem kadar olmasa da seyircilerin sevgisine mazhar olmayı başarmıştı.
Çimlere birkaç dakikalık sakinlik hakim olsa da savaş ikinci
perdede çıkacaktı.
İkinci yarının başlamasıyla Kara Mizah kendini buldu, daha
dengeli bir şekilde yüklenmeye başladı. Takımın uzayan boyu kısaldı, paslar
keskinlik kazandı. Devre arası onlara yaramıştı.
Bu sırada ligin golcüleri arasında kral seçilmeyi başaran
Göksel bir anlık hata sonucu önüne düşen topu olanca gücüyle kaleye gönderdi
ama kalede takım arkadaşlarından daha hazır durumda bekleyen kaleciyi geçemedi.
Yiğit olmaz diyordu, bizden kaçamazsınız.
Derken Kara Mizah’ın yeni ve fizik olarak birbirlerine
benzeyen irili ufaklı forvetlerinden ilki sahneye çıktı. Uğur topu ayağına aldığında
gol atması için akla yatkın gelmeyen sayıda beyaz formanın arasından sıyrılması
gerekiyordu. Uğur tam olarak bunu yaptı, rakiplerinin arasından süzülürken,
İTÜ’lü futbolcular Uğur’a, Alberto Tomba’nın aralarından süzüldüğü slalom
bayrakları kadar karşı koyabildi. Sonunda dar bir açıdan gol atmayı
başardığında ise İTÜ’nün değerini bilemediği üstünlüğü son buluyordu.
İTÜ sendeledi ve Kara Mizah durmadı. Kendi sahalarından
güzel bir pasla başlayan atağı, Uğur’un güzel pasını hızıyla Özkan’ı çaresiz
bırakan Yasin ağlara gönderiyordu. Kim bilir belki biri Özkan’a 20 dakika önce
bu durumun başına geleceğini söylese durum farklı olabilirdi ama herhalde onlar da bilmiyordu.
Üstünlük yeniden el değiştirmişti ve biz üstün kalmayı
başaramayanların maçını izliyorduk.
İTÜ maçı birkaç dakika uzamaya ikna etmişti ve bu altın
dakikaların sonuncusunda Göksel ceza sahası kenarından bir orta yaptı. Kaan
ceza sahasının ortasında anlaşılmaz biçimde yapayalnızdı.
Top kalecinin alabileceği bir top gibi görünüyordu. Lakin nasıl
ki Kolombiya’da doğan bir çocuğun Fransa Bisiklet Turu’nun kazanması için büyük
şampiyon Froome’un kaza yapması ve Tur’dan uzak kalması gerekiyorsa Kaan’ın
eşitsizliğe son vermesi için ligin en iyi kalecilerinden Yiğit’in de hata
yapması gerekiyordu. Evet, Egan Arley Bernal Gomez Fransa Bisiklet Turu’nu
henüz 22 yaşındayken kazandı ve evet Kaan, Yiğit’in zamanlama hatasını
değerlendirerek takımını beraberliğe taşıdı.
Kaan sevincini tamamlayamadan hakem maçı tamamlayan düdüğü
çalıyor maç 2-2 beraberlikle sona eriyordu.
George Best’e parasını ne yaptığını sorduklarında “Yarısını
alkol, arabalar ve kadınlara harcadım. Gerisini ise çarçur ettim.” demişti. Biz
de bir Cuma akşamımızı büyük ustanın izinden giderek bir futbol maçını
izlemekle çarçur ettiğimizi söylemekten mutluyduk…